Fâtih Sultan IV. Murad’ın gözdesi, Ayşe.
Ne yazık ki Ayşe Sultan'ın hayatı çok az bilinmektedir; kendisi hakkında, selefleri Hürrem, Nurbanu, Safiye veya Kösem hakkında olduğu kadar fazla bilgi günümüze ulaşmamıştır. Ancak bu durum, onun önemsiz ya da hatırlanmaya değmez biri olduğu anlamına gelmez. Bu yazıda, mevcut kaynaklara dayanarak Ayşe'nin hayat hikâyesini mümkün olduğunca ayrıntılı bir şekilde aktarmaya çalışacağım. (Sultana ait herhangi bir portre veya hayalî tasvir bulunmadığı için, Muhteşem Yüzyıl: Kösem dizisinden de görseller kullanacağım.)

Kökeni ve Harem'e Girişi
Ayşe, Sultan IV. Murad'ın gözdesiydi ve onun 17 yıllık saltanatı boyunca yanında yer aldı. Mevcut kaynaklara göre Ayşe muhtemelen Murad ile yaşıttı, bu da onun 1612/1613 civarında doğmuş olabileceğini gösteriyor. Doğum tarihi kesin olmamakla birlikte, asıl adı da bilinmemektedir (tıpkı diğer cariyelerin çoğunda olduğu gibi). Ancak kökeni hakkında daha net bilgilere sahibiz: Ayşe'nin Yunan asıllı olduğu bilinmektedir. Bu bilgi, onun hem köken hem de dış görünüş bakımından sık sık kayınvalidesi Kösem Sultan'a benzetildiğini yazan elçi raporlarından gelmektedir.
Ayşe, 1628 yılından itibaren harem kayıtlarında görünmeye başlar, bu da onun yaklaşık bu tarihte, yani 15-16 yaşlarında Murad'ın cariyesi olduğunu gösterir. Bu yaş, saraya sunulan kızlar için oldukça olağan bir dönemdi.
Haseki Sultan
Ne yazık ki Ayşe'nin ne zaman Haseki Sultan unvanını aldığı tam olarak bilinmemektedir, ancak 1632 yılı makul bir tahmindir. Bu yıl, Sultan Murad'ın annesinden iznini isteyerek gözdesini ve yeni doğan çocuğunun annesini Haseki yapmak istediğine dair bir elçi raporu günümüze ulaşmıştır. Ancak bu çocuğun kim olduğu nem bilinmemektedir. Ayşe'nin bilinen ve kesin olarak onaylanmış tek çocuğu Esmehan Kaya Sultan'dır, onun doğum yılı ise 1633 olarak kaydedilmiştir. Murad'ın Süleyman adında bir oğlu da 1632'de doğmuştur; Ayşe'nin annesi olması ihtimal dahilindedir, fakat bu sadece bir spekülasyondur, kesin bir kanıt bulunmamaktadır. Öte yandan, Kaya'nın doğum tarihi yanlış kaydedilmiş olabilir, bu durumda Ayşe, bir kız çocuğu doğurduktan sonra Haseki unvanı alan ilk kadın olurdu (Sultan İbrahim'in ikinci Hasekisi olan Muazzez Sultan değil). Fakat bu iddiayı da destekleyecek somut bir belge yoktur. Dolayısıyla bildiğimiz tek kesin şey, Ayşe'nin yaklaşık 1632'de Haseki unvanına yükseldiğidir. Bu da Ayşe'nin sert mizacıyla tanınan Sultan Murad için ne kadar özel biri olduğunu göstermektedir.
Ayşe'nin karakteri hakkında da bazı bilgiler günümüze ulaşmıştır. 1637 yılında Venedikli kâtip Angelo Alessandrini, Ayşe'yi olağanüstü güzellikte bir kadın olarak tanımlar, ancak ruhen Valide Sultan Kösem'e hiç benzemediğini belirtir. Yine de Alessandrini'ye göre Sultan ona büyük değer verir, onunla bir kraliçe gibi ilgilenir ve Ayşe de bir kraliçe gibi davranmaya çalışır. Ancak Alessandrini, Ayşe'nin giyim tarzı, mücevherleri ve hizmetkâr sayısıyla Valide Sultan'ı taklit etmeye çalışsa da, ona ulaşmasının mümkün olmadığını ifade eder. Bu kısa tanım bile Ayşe hakkında çok şey anlatır, ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, Alessandrini'nin ve hizmetinde bulunduğu elçinin Kösem Sultan'a hayranlıkla bağlı olmalarıdır—bu yüzden kimseyi onunla kıyaslamaya cesaret edememişlerdir.
Ayşe ile Murad arasındaki güçlü bağı gösteren en önemli örnek, Ayşe Sultan'nin Yerevan seferine götürmesidir. Bu olağanüstü ve sıra dışı bir olaydı, çünkü yüzyıllardır hiçbir Osmanlı padişahı eşini ya da gözdesini seferlere götürmemişti. Bu durumun geçmişte yaşanan bazı olaylara dayanan gerekçeleri vardı. Örneğin, Yıldırım Bayezid ve Sırp prensesi eşi Olivera Lazarević 1402'de Timur'a esir düştüler. Rivayetlere göre Timur, Bayezid'e işkence etmek için eşini küçük düşürmüş ve ona hizmet ettirmişti. Ayrıca, Yavuz Sultan Selim döneminde de Safevîlere karşı yapılan bir sefer sırasında, Şah'ın gözdesi (ya da eşi) esir alınmış ve bir Osmanlı bürokratına verilmişti; bu durum da büyük bir aşağılanma olarak görülmüştü. Bu tür tehlikeler göz önüne alındığında, çoğu padişah böyle hatalara düşmemek için haremden kimseyi sefere götürmemiştir. Ancak Murad bu geleneği bozmuş, bu da Ayşe'ye duyduğu derin bağlılığın göstergesidir.
Bazı kaynaklarda Ayşe'nin sefer sırasında Alaeddin adında bir oğul doğurduğu yazılıdır, fakat bu muhtemelen bir yanlış çevirinin ürünüdür. Prens Alaeddin gerçekten de 1635'te, sefer sırasında doğmuştur, fakat doğum yeri İstanbul'dur. Bu da Ayşe'nin annesi olma ihtimalini zayıflatmaktadır, zira seferde Ayşe'nin hamile olması ve Murad'ın onu bu hâliyle sefere götürmesi oldukça gerçek dışı görünmektedir.
Ayşe'nin Murad ile seferde bulunması nedeniyle, bazıları Sultan'ın kardeşleri Şehzade Süleyman ve Bayezid'i idam ettirmesinden onu sorumlu tutmuştur. Ancak Ayşe'nin bu kararda etkisi olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur.
Seferin ardından, Ayşe'nin İstanbul'a dönüşü birçok tanık tarafından büyük bir ihtişamla gerçekleşmiş bir olay olarak tanımlanmıştır.

İlk Baş Haseki Sultan
Ayşe'nin hayatındaki muhtemelen son görkemli olay Yemen seferine katılımıydı. Bu olaydan kısa bir süre sonra Sultan Murad'ın tüm erkek çocukları çeşitli salgın hastalıklar ve bebek ölümleri nedeniyle hayatını kaybetti. Bunun ardından Murad'ın bir varis dünyaya getirme arzusu birincil öncelik hâline geldi. Tam bu dönemde, 1638 yılında bir oğlan çocuğu doğuran bir cariye ortaya çıktı. Yaygın yanlış inanışların aksine, ne bir Erdel prensesi ne de ünlü Gürcü asıllı Şemsişah adında biri gerçekten var olmuştur. Kaynaklarda ve harem kayıtlarında bu cariyenin ne ismi ne de kökeni yer almaktadır; yalnızca Sultan Murad'ın ikinci Hasekisi olduğu bilinmektedir. Murad hiçbir zaman resmi olarak kimseyle evlenmemiştir. Bu cariye, ödül olarak Haseki unvanını ve Ayşe'den daha yüksek bir maaş almıştır—bu durum muhtemelen Ayşe'nin oğlunun ya da oğullarının o zamana kadar vefat etmiş olmasından kaynaklanır.
Her ne kadar bu gelişme Ayşe için oldukça olumsuz ve muhtemelen üzücü bir durum olsa da, önemli değişimlere de yol açmıştır. 1534 yılında Haseki unvanının ortaya çıkışından bu yana hiçbir padişahın birden fazla Hasekisi olmamıştı. Bu nedenle, hükümdarın ilk olarak Haseki yaptığı kadını ifade eden Baş Haseki unvanı ortaya çıktı. Baş Hatun unvanının aksine, bu unvan geçici bir sıfat değildi; kimsenin oğul doğurup doğurmamasına bağlı değildi, yalnızca Haseki unvanının verildiği zamana dayanıyordu. Nitekim Haseki unvanı, sultanları vefat ettikten sonra da cariyelerin üzerinde kalmaya devam etmiştir. İkinci Haseki'nin kariyeri ise uzun sürmemiştir, çünkü doğurduğu çocuk aynı yıl hayatını kaybetmiştir. Bunun ardından maaşı azaltılmış ve tarihî hafızadan tamamen silinmiştir. Buna karşın Ayşe, önceki maaşını koruyabilmiştir.
Sultan Murad 1640 yılında muhtemelen karaciğer sirozu nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Fakat Ayşe'nin karakteri bundan sonra da tamamen silinmemiştir. Geleneklere uygun olarak, sultanın ölümünün ardından Eski Saray'a taşınmıştır, fakat burada da merhum sultanın Baş Hasekisi olarak kayda değer bir maaş almaya devam etmiştir. Eski Saray harem kayıtlarında onun adı şu şekilde geçmektedir: "Hazreti Ayşe Sultan haseki-i merhum Sultan Murat Han Gazi", yani "Merhum Sultan Murad Han Gazi'nin Hasekisi, Yüce Ayşe Sultan."
Ancak, Ayşe'nin Valide Sultan Kösem'le açıkça karşı karşıya geldiği bilinen bir olay vardır. Kösem, torunu Esmehan Kaya için politik olarak avantajlı bir evlilik yapmak istiyordu. Fakat Kaya o sırada yalnızca 11–12 yaşlarındaydı ve Kösem onu büyükbabası yaşında bir paşayla evlendirmek istiyordu. Ayşe buna karşı çıktı; bir yandan evlilikte eş seçiminin genellikle ebeveynlerin görevi olduğunu savundu, diğer yandan ise Sultan Murad'ın zamanında Kaya'nın elini açıkça silahdarıyla nişanladığını öne sürdü. Kaya bu nedenle o kişiyle evleneceğine inanarak büyümüştü. Ancak bu silahdar politik olarak etkili biri değildi, oysa Kösem torununu güçlü bir paşaya vermek istiyordu.
Bu nedenle Valide Sultan ile Ayşe arasında bir anlaşmazlık yaşandı. Ayşe, meseleyi çözmek için yeni padişah İbrahim'den yardım istemeye çalıştı. Fakat Sultan İbrahim'in (malum karakteriyle) Ayşe'nin savunmasız durumundan faydalanmak istediği ve ağabeyinin eski gözdesini kendisine istediği iddia edilmiştir. Sonuç olarak Kösem Sultan bu meselede galip geldi ve Ayşe'nin yüksek maaşını da ceza olarak iptal ettirdi.
Düğün 1644 yılında gerçekleşti ve Kaya Sultan'ın eşi nihayetinde Melek Ahmet Paşa oldu. Bazı kaynaklara göre Kaya evliliğini henüz tamamlamak istememiş ve paşa da ısrar etmemişti, ancak Kösem yeni evlileri bu konuda zorlamıştı (ki bu, Kaya'nın bir çocuk olduğu düşünülürse oldukça zalimce olurdu). Diğer bazı kaynaklara göreyse Kösem, Kaya'nın kararına saygı duymuş ve baskı yapmamıştı. Ancak bu konuda kesin kanıtlar bulunmamaktadır.
Ayşe Sultan sonunda 1680 veya 1681 yılında vefat etti. Bütün çocuklarından ve kendi kuşağındaki herkesten daha uzun yaşamıştı.
B. Tezcan: The debut of Kösem Sultan's political carrieer. 2008.
C. Finkel: Osman's Dream: The Story of the Ottoman Empire. 2005.
G. Piterberg: An Ottoman Tragedy History and Historiography at Play. 2003.
J. Freely: Inside the Seraglio: Private Lives of the Sultans in Istanbul. 2016.
L. Peirce: The imperial harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire (Studies in Middle Eastern History). 1993.
L. Peirce: Empress of the East: How a European Slave Girl Became Queen of the Ottoman Empire
M. Özgüleş: The Women Who Built the Ottoman World: Female Patronage and the Architectural Legacy of Gulnus Sultan. 2017.
N. Sakaoğlu: Bu Mülkün Sultanları. 2017.
N. Sakaoğlu: Bu Mülkün Kadın Sultanları. 2015.